28 Nisan 2011 Perşembe

Öykü yazma üzerine tavsiyeler...

İnternette gezinirken çok güzel bir yazı buldum,siteme layık gördüm.Umarım işinize yarar.(karelidefter.blogspot)

Emekli olunca yazacağım... Okul bir bitsin... Şu camları bir sileyim de sonra başlarım gibi bahanelerle yazmayı ertelemeyin.

2- Yazma eylemini fiziksel olarak alışkanlık haline getirin, hemen oturur oturmaz öykü yazmanız gerekmiyor.

Her gün belirli saatlerde (yaratıcı olduğunuz saatleri kendiniz belirleyebilirsiniz) masanızın başına oturarak kalemi elinize alın ve yazmaya başlayın.

3- Eğer kağıtlar size öylece bakıyorsa ve yazacak bir şey bulamıyorsanız sakın vazgeçip masadan kalkmayın ve kaleminizi elinizden bırakmayın.

Arkadaşınıza mektup yazın, okulda ya da işyerinizde o gün başınızdan geçenleri yazın, ama yazın. Bu bir alışkanlık olarak hayatınızda yer alsın.

4- Esin beklemeyin; siz çalışmaya başlamadan ilham perisi de gelmez. Masanıza oturun ve bir şeyler karalamaya başlayın kesinkes bir şeyler olacaktır.

5- Aklınıza gelen, öykünüze alabileceğiniz her şeyi bir yere mutlaka not edin, kağıda geçirmezseniz uçup gidiverir.

6- Yazacaklarınızın konusunu kimseye anlatmayın, fikir alış verişi yararlı olabilir ama birilerine anlatacağınıza oturup yazın.

7- Çevrenizi gözlemleyin, gerektiğinde yazacağınız bir karakterin özelliklerini daha gerçekçi kılmak için o tipteki karakterleri sırf bu iş için zaman ayırıp özellikle gözlemleyin.

8- Dünyanın en iyi öyküsünü yazacağım diye kendinizi çok fazla zorlayarak baskı altına almayın, bu zamanla gelişip rahat rahat yazmaya devam ettikçe kendiliğinden tecrübelerinizle iyi yönde gelişecektir.

9- Yazdıklarınızı hemen herkese göstermeyin ve öykünüz bittiği anda yayınlanması için bir yerlere göndermeyin. Araya zaman koyun ve sonra yazdığınızı “yabancı birinin yazasını değerlendiriyormuş gibi” değerlendirerek tekrar okuyup düzeltilecek yerleri düzeltin.

10- Hangi tip okur, hangi yaş grubu için yazmak istediğinizi belirleyip dilinizin ağırlığını, olayları ve kişileri buna göre belirleyin.

11- Yazar yazmaz dünyanın en iyi yazarı olup başarı kazanacağınız düşüne kapılmayın; yazmak dünyanın en zor işlerinden biridir. Zaman ayırın ve çok çalışın. İlle de bir Tolstoy olmanız gerekmiyor.

12- Yazarken inanarak ve içten yazın, teknik olarak çok düzeyli, dil bilgisi olarak yanlışsız öyküler yazsanız bile samimi ve içten, gönlünüzden geldiği gibi yazmazsanız öyküleriniz etkileyici olmaz.

13- Gereksiz kelimeleri öykünüzden çıkarın, laf kalabalığıyla anlatımı uzatmayın. Bu her ne kadar size tam anlamıyla olayı anlatmanız için gerekli gibi görünse de okuyucuyu sıkar.

(Burada benim aklıma klasik öykü ustalarının dediği “Öykünün başını sonunu atın, geriye gerçek, etkileyici öykü kalır” sözü geldi. Bir örnekte John Steinbeck genç bir yazara “On bin sözcükten oluşan öykünüzü tekrar okuduğunuzda altı bin sözcüğü eleyip atın, kalanın yarısını da sonraki okuyuşunuzda çıkarırsanız yazınız belki güzel bir öyküye dönüşebilir” demiş.)

14- 13. Maddedeki kurala uyarak az lafla çok şey anlatacağım diye kendinizi kısıtlamayın. Kendinizi Salondaki izleyicilere bir perdenin arkasındaki oyunu anlatırken düşünün. Eksik anlatırsanız izleyiciler olup biteni anlayamaz.

15- Vaaz vermeyin ya da bir şeylere karşı çıkmayın. Bırakın okur kendisi bir sonuç çıkarsın.

16- Bu arada en önemli ipucuna geldik: ANLATMAYIN, GÖSTERİN! Bunu biraz daha açayım; Öykünüzün kahramanını (diyelim bu Ahmet olsun) Ahmet şöyledir, Ahmet böyledir diye anlatmayın, Ahmet’in yaptıklarını okuyucuya gösterin.

“Ahmet çok sinirli bir insandır, bağırıp çağırıp insanları üzer.” Yerine, “Ahmet parmaklarını çıtlatıp duruyor, işçilerin malları yetiştirmesi için etrafa olur olmadık emirler yağdırıyordu.” diye yazmak okuyucuya Ahmet’i göstermenin bir yoludur.

Parmaklarını çıtlatan birinin sinirli, gergin bir tip olduğunu bırakın okur kendisi düşünsün, etrafındakilere emirler yağdıran birinin insanları üzdüğünü kendi hissetsin.

Yoksa fıkra anlatırken ikide bir “Bak şimdi burası çok komik...” diyen biri gibi olmaktan kurtulamayız.

17- Kendinize özgü bir dil yaratın, genellemelerden beylik sözlerden kaçının. “Badem gözlü”, “keman kaşlı”, “bakışları hiddetli”, “gözlerinden şimşekler çıkaran” gibi her yerde karşımıza çıkan tanımlamalar anlatımı sıradanlaştırır.

18- Mutlaka bir izleğiniz yani temanız vardır ve anlatacağınız ana konuyu belirlemişsinizdir. İşte bunu bir yere yazıp öykünüzü bu çizginin dışına taşırmamaya çalışın. Ne yazacaksanız bir ana fikir belirleyin ve bunun dışana çıkmayın “Savaş felakettir”, “Kıskançlık aşkı öldürür” vs.

Böylece saptadığınız ana konuyla ilgisi olamayacak fikirlerin yazınıza dahil edilmesini engellemiş olursunuz.

Hem savaşın acımasızlığını yazıp barışın değerini kanıtlamaya çalışıp hem de savaştan yana bir tutum içinde olmak herhalde işleri iyice karıştırır ve sizi anlamsızlaştırır.

Ama masanızda bir yere “Savaş felakettir!” notunu yapıştırır da hep bunu göz önünde bulundurursanız, barış yanlısı öykünüzde asla “Savaşın bize göre haklı yanları da vardı.” diye bir cümle kurmazsınız.

19- Kurgu, klasik anlamda hep giriş, gelişme, sonuç olarak bilinen kimi zaman serim, düğüm, çözüm diye tarif edilen yazıya ait “yapı”dır.

Öykünün akış yönünde, bir konu anlatılırken, giriş yapılır (serim), olaylar gelişir, yan olaylar, karakterler vs. girer çıkar, sorunlar ya da engeller belirir (gelişme yani düğüm noktası) daha sonra bunların hepsinin birbirine bağlanarak iyi ya da kötü bir sonla bitirilmesi gerekir.

İşte bu da sonuç (çözüm) bölümüdür. Öyküye sondan başlanıp geriye doğru olayları yer yer anlatıp açıklayarak en başa doğru da götürebilirsiniz, ortasından başlayıp sonra başını anlatıp sonra sonucu da açıklayabilirsiniz.

Mühim olan okuyucunun merakla sorular sormasını ve öyküden kopmamasını sağlamaktır.

Bunu başarabilirsek öykümüz iyi bir öykü olmaya adaydır; hele hele bir de karakterleri, yerleri ve zamanın özelliklerini (ekonomik kriz zamanları, deprem sonrası gibi) bu üç ana bölümün (giriş, gelişme, sonuç) aralarına geçiş olarak (ara sahne) bağlayabilirsek oldukça inandırıcı ve gerçek bir öykü elde etmemize az kalmış demektir.

20- Psikolog olmamız gerekmez ama karakterlerimizin kağıttan uyduruk tipler olmasını engellemek için onları insani özelliklerle ya da psikolojik öğelerle donatmayı unutmamalıyız; Korkak, öfkeli, istekli, hırslı, kıskanç, açgözlü, tembel, çalışkan ya da gururlu gibi. İnsani davranışları ve bunları oluşturan sebepleri açıklayarak karakterleri üçboyutlu hale getirebiliriz.


2 yorum:

  1. Yazımı yayınlarken nereden aldığınızı belirttiğiniz için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  2. Ben özellikle aklıma gelen şeyleri yazdıktan sonra zorlanıyorum... Bir daha kine bekleyip duşuneceğim... Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil